12 Ocak 2013 - 02:30 Milliyet.com.tr » Gündem» Haber
Dünyayı nasıl bu hale getirdik? - Gezegenimiz S.O.S
sinyalini veriyor!
Her gün milyonlarca ton atığı ekosisteme bırakıyoruz. Bu
kadar ağır yükün altında gezegenimiz ‘S.O.S’ veriyor. ‘Yavaş Dünya’ sistemiyle
yaşamımızı doğanın kendini yenileme hızına indirmeliyiz
Biyolog Dr. Barboros Çetin Dokuz Eylül Üniversitesi Fen
Fakültesi Biyoloji Bölümü Başkanı
İnsanlık 7 milyara ulaşan ve hızla artan nüfusuyla son 200
yıldaki doğanın ekolojik yasalarına uygun olmayan kendi kurguladığı yasalar
çerçevesinde gezegenimizin doğal
sistemini bozdu. Çevresel hızlı dönüşüm doğanın kendini yenileme payını da
1980’li yıllardan itibaren yok etti. 1999 yılından itibaren lokal ölçekte
‘Cittaslow- Yavaş şehir’ kavramı dünya gündemine girmiştir. Yerleşim
alanlarının hızlı ve düzensiz bir şekilde beton yığını haline dönmesi ve artan
tüketim nedeniyle, mevcut kültürel ve doğal zenginlikler yok olmaya yüz tuttu.
Hesap bilmez canlılar
Bunun sonucunda yaşamın her alanında çevresel dar boğazlara
girdik. Yaşam kalitesinin de hızla düşmesi mevcut yaşam biçiminin artık
sürdürülemeyeceğini bize gösterdi. Gelmiş olduğumuz noktada sadece küçük
yerleşim alanları boyutunda değil, tüm dünyayı kapsayan ‘Mundi-lentus/Yavaş
Dünya’ sistemi, ekolojik şekilde planlanarak hayata geçirilmelidir.
Sosyo-ekonomik yaşamımızı yeniden düzenlemek suretiyle doğanın kendini yenileme
hızı seviyesine indirmeli, ve acilen yavaşlatmalıyız. Yaklaşık 4.5 milyar
yıllık yaşam tarihinde dünyamızın biyosistemi, şimdiye kadar hiç karşılaşmadığı
işgalci bir canlı türünün faaliyetleri sonucu son 30 yılda hızla yok olma
sürecine girdi. Bu hesap bilmez canlı türü insandır!
Dünya nüfusu 1900 yılında 1.6 milyarken, 2012’de 7 milyarı
geçti. İnsan popülasyonu 100 yılda 4 kattan fazla arttı. Oysa bugünkü ekosistem
değerlendirmelerinde gelinen son nokta göstermekte ki; her geçen gün önlenemez
bir hızla artan çeşitli kirlenme şekilleri sonucunda ortaya çıkan ve yok
edilmeleri yüzlerce yıl sürecek atıklar nedeniyle tüm canlı türleri ve doğal
yaşam ortamları birbiri ardına hızla yok oluyor.
Kaynaklar tükeniyor
Neticede gezegenimiz “6. Kitlesel Yok Oluş Süreci’ne” girmiş
oldu. Bu konudaki önemli bir uyarı 2005 yılında yayımlanan 95 ülkeden 1360
bilim adamı tarafından hazırlanan Dünya Bankası’nın “Milenyum Ekosistem
Değerlendirmesi” raporuyla ortaya çıktı. Yeryüzünde yaşamın devam edebilmesi
için gereken doğal kaynakların üçte ikisinin insanlar tarafından hızla
tüketilmekte olduğu acı gerçeği idi. Dünya Doğayı Koruma Vakfı’nın (WWF)
yayımladığı geniş kapsamlı ‘Yaşayan Gezegen 2012 Raporu’da, kaynakların
sömürülmesi ve aşırı tüketim nedeniyle dünyanın ‘sağlık durumunun’ giderek
kötüye gittiğini bir kez daha ortaya koymuş oldu. İlk kitlesel yok oluş
günümüzden yaklaşık 440 milyon yıl önce gerçekleşmiştir. ‘5. Kitlesel yok oluş’
süreci bundan 65 milyon yıl önce gerçekleşmiş olup, bu olayın en önemli
özelliği ise, dinozorların 150 milyon yıllık süren egemenliğinin son
bulmasıdır. Bu sefer sahnede insan faktörü var. Yaratmış olduğumuz ekolojik
yıkım insan medeniyetinin de sonunu hazırlamış oldu!
Bencil çıkarlar
Ne kadar başarılı bir medeniyet seviyesine ulaştık ki, 4.5
milyar yıllık zaman diliminin sadece son 200 yıllık döneminde her şeyi altüst
etmeyi başardık ve 1980’li yıllardan beri gezegenimizin kendini yenileme gücünü
yok etmeyi başardık. Bilindiği gibi 2008’in sonunda başlayan Amerika’daki
ekonomik kriz başta Avrupa olmak üzere domino taşı etkisiyle zaman içerisinde
birçok ülkeye yayıldı. Maalesef insanlık doğanın ekolojik yasalarıyla kendi
kurgulayıp hayata geçirmiş olduğu sosyo-ekonomik yasalarını bir türlü gerçek
anlamda bağdaştıramadı. Yaşam kalitesi ve mutluluğun anahtarının ekonomik
büyümeden geçtiğine inanıyordu. Oysa bugünkü gelmiş olduğumuz ekonomik büyüme,
kendisini yaratan biyo-sisteme sürekli zarar veren ve zararın faturasını
ödemeyen ve ülke sınırlarını yok edip uluslararası büyük şirketlerin bencil
çıkarları uğruna kendisini ve doğayı yok eden bir sisteme dönüştü.
Ne kadar dayanır?
Şöyle bir düşünün; 7 milyar insan, milyarlarca hayvan, her
geçen gün sayıları artan milyonlarca fabrika, otomobil, vs. yaklaşık 50 milyar
canlı ve cansız sistem her gün milyonlarca ton katı, sıvı ve gaz halinde
atıkları dünya ekosistemine bırakıyor. Bu kadar ağır yükün altında gezegenimiz
S.O.S veriyor. Belki de evrenin tek yaşam gezegeni olan dünyamız bu kadar yüke
ne kadar dayanabilecek? Gelişmiş ülkelerdeki aşırı tüketim alışkanlıklarını ve
gelişmekte olan ülkelerdeki hızlı nüfus artışını acilen önlemek zorundayız.
Milyonlarca ton katı, sıvı ve gaz atıklar her gün ekosisteme
bırakılıyor.
Dünya uydu çöplüğü mü?
İnsan kendi tabiriyle modern hayata adım attıktan sonra,
özellikle sanayi devrimiyle birlikte bilim ve teknolojiyi kullanarak miktarları
her geçen gün hızla artan birçok ürün üretmeye başladı. Sözün kısası dünyamız
devasa bir çöplüğe dönüşüyor. Bu yetmezmiş gibi atmosfer çevresini de uydu
çöplüğüne çevirmeye başladık.
Örneğin Rus roket ve uzay istasyonu parçası üreticisi
Energia uzay çöplerini toplayıp dünyaya getirecek araç geliştiriyor. 10 sene
sonra hizmete girmesi planlanan 2 milyar dolar maliyetli aracın uzay çöplerini
toplaması hedefleniyor.
Cesetler çürümüyor!
Her şeyi öyle bir kirlettik ki artık mezarlardaki
cesetlerimiz bile çürümüyor! Hem bizi hem de diğer hayvansal ve bitkisel
canlıları öldüklerinde moleküllerine kadar parçalayıp biyosisteme geri
dönmelerini sağlayacak toprakları onlarca çeşit toksik kimyasal atıklarımızla
hızla kirlettik.
Bu noktada öyle bir ikilemle karşı karşıya kaldık ki artan
nüfus ve beraberinde oluşan açlık sorununu gidermek için de toprak içeriği
zengin yeni tarımsal alanlara ihtiyacımız var. Her geçen gün hızla miktarı
azalan verimli toprakları kalabalık insan yığınlarını doyurmak için mi, yoksa
öldüklerinde yaşamın devamlılığını mümkün kılabilmek adına onları gömmek için
mi kullanacağız!
Teknolojik maymun
Hamamböcekleri 350 milyon yıl, keneler 225 milyon yıl ve at
kestanesi bitkisi 75 milyon yıldır gezegenimizle uyumlu şekilde canlılıklarını
sürdürme başarısını gösteriyor. Oysa ki yaklaşık 30 bin yıl gibi kısa bir zaman
diliminde varlığını sürdüren insanoğlu doğayla bu uyumu sağlayamayarak, son 200
yılda kendi neslini ve gezegenimizdeki yaşamı yok edecek bir canlı türüne
dönüştü.
Günümüzdeki temel sorun insanın yaşadığı gezegene karşı
nasıl davranacağı ve buna bağlı olarak bilimsel rasyonel hesaplarla doğanın
taşıma kapasitesi ve ekolojik sistemi temizleme, yenileme yeteneklerini aşacak
düzeyde, sınırsız bir doğa sömürüsüne devam edip etmeyeceğidir. Ekolojik
sistemin bir parçası olan insan yaşamını borçlu olduğu sisteme yabancı hale
geldi. Kendi yaratmış olduğu teknolojinin etkisiyle “Teknolojik Maymun’a”
dönüştü.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder